Meleklerin Kanı - Nalini Singh (Lonca Avcısı #1)

 
Seriye başlamadan önce o kadar çok övgü duydum ki ister istemez beklenti yükseklerde başlıyorsunuz. Beklentilerimi karşıladı mı peki derseniz buna cevabım kesinlikle "EVET" olur. Aslında melekler falan geçince kitaplarda Hush Hush serinine benzer bir seri mi olacak derken çok farklı kendine özgü bir kurguyla karşılaştım.

Kitap hakkında kısa bir özet geçecek olursam, On'lar meclisi denen 10 başmeleğin bulunduğu (bu başmeleklerden her birinin kendi bölgesi var)bir meclis var. Meclis dünyadaki insanlar, vampirler ve melekler arasındaki düzeni sağlıyor. Herhangi bir tehdit karşısında önlem alıyor. Bir de bizim Lonca Teşkilatımız var. Burada ise dünyada yoldan çıkmışlar konusunda yardım isteyen kişilere yardım eden avcılarımız bulunuyor. Kısa bit genel bilgilendirmeden sonra asıl konumuz olan Raphael ve Elena'mıza gelebilirim. :)

Raphael New York şehrinin başmeleği, muhteşem kanatlara sahip, şeyin en iyisine sahip olmak isteyen bir başmelek. Yeni bir tehlikenin Dünya'ya tehdit oluşturacağınışündüğünden bu durumu önlemek için bir avcıya ihtiyacı vardır.

 
 
Elena başarılı bir avcı fakat avcı olabilmek için geçmişinde derin yaraları olan bir avcı. Raphael ise bu durumda olduğundan en iyisinden yani Elena'dan yardım ister. Ama ne yardım istemek :D İlk başlarda kabul etmekte tereddüt yaşasa da sonradan nasıl oluyorsa kabul eder. Böylelikle Elen'nın avcılık görevi başlar. Elena ilk başlarda muhteşem kanatların çekimine karşı koymak istese de zamanla Raphael'e güvenir. Ve ilk kitap an beklemediğiniz nokta da can alıcı bir şekilde biter.

Kitaptaki Elena karakterini çok sevdim. Güçlü, kendine güvenen, en ufak bir tehlikede Raphael, Raphael diyip başmeleğe koşmayan bir karakterdi. Kendince doğruları vardı ve bunlara bağlı kalması bende hayranlık uyandırdı. Raphael için ise ne demek istesem bile eksik kalacak galiba o benim için muhteşem kanatlar, aşırı korumacı ve kıskanç başmelek olarak kalıcı galiba. Ama Raphael'in bir Yediler'i var ki onlara değinmeden geçmek olmaz. Allah'ım Dimitri ve Illium 1. kitapta en çok adı geçen Yedilerden ikisiydi. Dimitri Yedilerin başı olup inanılmaz bir kokuya sahip Yedilerdendir. Illium ise benim favorim oldu diye bilirim bunda kanatlarının mavi olmasının da büyük payı yok desem yalan olur :D Yedilerin olduğu bölümleri okurken hem güldüm hem de o betimlemelerle ağzımın suyu aktı. Herkese bi Yediler lazım :D

Kitap kesinlikle çok akıcı, sizi alıp farklı dünyalara götüren son zamanlarda okuduğum en ilgi çekici fantastik kitaplardan biriydi. İlk kitap bittikten sonra devam kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorsunuz resmen. Bu serinin ilk kitabı elinizin altındaysa ve okumaya hala çekiniyorsanız bence bütün çekincelerinizi rafa kaldırın ve bu fantastik dünyaya bir adım atın ;)

 
 
 
" - Eh bugün senden bir telefon geleceğini nerden anladım acaba?
- Sara lütfen bana bir göz yanılsaması yaşadığımı ve beni başmelekle çalışmak için görevlendirmediğini söyle.
- Eee...şey... Uf Ellie ya, sanki bir hayır deme şansım vardı da.
- Ne yapardı, seni öldürür müydü?
- Muhtemelen."
 
 
" - Seks oyunlarını oynamayı bitirdin mi?
- Zihnine hiçbir şey yapmıyordum Elena. Bu kez değil.
  Ah, kahretsin! "
 
 
" - Ellie, hayatım, lütfen bana ofise neden, aynen alıntı yapıyorum, "ipini koparmış, haşin bir vampir ve gözü dönmüş, bıçak savuran bir manyakla ve silah taşıyan bir suikastçıyla; ki en sevdiğim buydu, ilgili arama yağdığını sorabilir miyim?
- Açıklayabilirim. "

 


 

 


0 yorum :

Yorum Gönder

 
Umursamazın Köşesi Blog Design by Ipietoon